Turunçlu Günler

30 Mayıs 2006

New York sokaklarindaa....

Yaklasik iki senedir yasadigim, her saniyesinden nefret ettigim, ve her santimetrekaresinden de nefret edecegimi dusundugum bu memleketin baska bir yuzunu gormek beni pek sevindirdi...
Amerikanin koyunde yasadigimi biliyordum da bu kadar da farkli olacagini dusunmuyordum. Insan gormeden tahayyul edemiyor. Benim en fazla dusnunebildigim ayni insanlari toplayip cok buyuk bir sehre koymakti...Iinsanlar da ne kadar farkliymis...

Floridadan ne kadar nefret ediyorsam New York'a da o kadar bayildim, hastasi oldum hatta... Iki senedir amerikanin suc seviyesi cok dusuk kucuk bir kasabasinda-- heryer tertemiz duzenli, insanlar devamli gulumsuyor--- yasiyor olmamama ragmen kendimi en guvende New York'un ara sokaklarinda kaybolurken hissetmem ne kadar garip. Ilk defa kendimi bulundugum yere ait hissettim, o kadar dogal geldi ki gordugum hersey, duydugum hersey sanki yillrdir orda yasiyormsum gibi dogaldi...

Tek basima dolasmaktan pek hazzetmeme ragmen, New Yorkta tek basima dolanirken bile o kadar mutluydum ki..ne yazik, su sicaktan beyni erimis insanlarin memleketi Florida'da tikilip kalmis olmam....

11 Mayıs 2006

The Childless Couple by Ann Lander's

Hos ve komik bir yazi:)

There is nothing sadder than a childless couple. It breaks my heart to see them relaxing around swimming pools in Florida, sitting all suntanned and miserable on the decks of their boats -- trotting off to Europe like lonesome fools. It's an empty life. Nothing but money to spend, more time to enjoy and a whole lot less to worry about.
The poor childless couple are so wrapped up in themselves, you have to feel sorry for them. They don't fight over the child's discipline, don't blame each other for the child's most obnoxious characteristics, and they miss all the fun of doing without for the child's sake. They just go along, doing whatever they want, buying what they want and liking each other. It's a pretty pathetic picture.
Everyone should have children. No one should be allowed to escape the wonderful experience that accompanies each stage in the development of the young -- the happy memories of sleepless nights, coughing spells, tantrums, diaper rash, debts, "dipso" baby sitters, saturated mattresses, emergencies and never-ending crises.
How dismal is the peaceful home without the constant childish problems that make a well-rounded life and an early breakdown; the tender, thoughtful discussions when the report card reveals the progeny to be one step below a moron; the end-of-the-day reunions with all the joyful happenings recited like well-placed blows to the temples.
Children are worth it. Every moment of anxiety, every sacrifice, every complete collapse pays off as a fine, sturdy adolescent is reached. The feeling of reward the first time you took the boy hunting -- he didn't mean to shoot you, the lad was excited. Remember how he cried? How sorry he was? And how much better you felt after the blood transfusion? These are the times a man with a growing son treasures -- memories that are captured forever in the heart and the limp.
Think back to the night of romantic adventure when your budding daughter eloped with the village idiot. What childless couple ever shared in the stark realism of that drama? Aren't you a better man for having lived richly, fully, acquiring that tic in your left eye? Could a woman without children touch the strength and heroism of your wife as she tried to fling herself out of the bedroom window?
The childless couple live in a vacuum. They fill their lonely days with golf, vacation trips, dinner dates, civic affairs, tranquility, leisure and entertainment. There is a terrifying emptiness without children, but the childless couple are too comfortable to know it.
You just have to look at them to see what the years have done: He looks boyish, unlined and rested; she's slim, well-groomed and youthful. It isn't natural. If they had had kids, they'd look like the rest of us -- worn out, wrinkled and exhausted

Cocuksu(z) bir deneme...

Otuz yasina merdiven dayamis bekar bir kadin. Evlenip coluk cocuga karismak icin toplumun ona tanidigi sure doldu dolacak. Biyolojik saatinin eli kulaginda, her an “cocuuk cocukk” diye calmaya baslayabilir. Bir sabah cocuk istiyorum ben diye uyanmasi an meselesi.

Yasaminda yaptigi secimleri, veya “secimsi”leri fazla sorgulamamis, geriye bakinca bunu gorebiliyor. O da herkes gibi, daha kendisini bile bilmeden, yat demisler yatmis, kalk demisler kalkmis, okula git demisler gitmis, iyi bir evlat olmaya calismis, iyi bir ogrenci, sonra iyi bir arkadas, iyi bir sevgili, iyi bir ogretmen...ve simdi de iyi bir es ve anne... Sirada onlar bekliyor onu. Oyle degil mi?

Cok emin degil artik. Zaman gectikce, ve o an yaklastikca, icindeki suphe artiyor da artiyor. Kendini sorgulamaya, anlamaya, neyin eksik oldugunu bulmaya calisiyor. Nerde hata yapti, hangi parca eksik...

Geriye donup ipuclari toplamaya calisiyor hayatindan. Kucukken evcilik oyunlarinda hic anne olmak istememis, hic ben buyunce gelin olacagim, anne olacagim dememis soruldugunda, oyuncak bebekleriyle oynamayi hic sevmemis, her gordugu bebegi kucaklayip minciklamamis, elalemin bebegini sokak ortasinda ata-tuta hic sevmemis, benim cocugum olunca ben ... diye baslayan cumleler kurmamis digerleri kadar.
Bunalri hep gec olgunlasmasina, daha cocuk olmasina baglamis, gecistirmis, onun da vaktinin gelecegine inanmis, “eksiklik”inin tamamlanacagini sanmis. Biraz da korkmus, kabullenmekten acikcasi cocuk istemeyen/sevmeyen bir insan olarak bilinmeyi. Nasil bir insan cocuklari sevmez ki canim? Cocuk kadar sevilesi bir sey var mi su dunyada?

Ama biraz kendisini tanimaya anlamaya dinlemeye baslayinca anliyor ki... Daha fazla inkar etmenin manasi yok, cocuk yapmak istemiyor, iste o kadar. Ne buyuk rahatlik. Kendini kabullenme... Ama baskalirinin kabullenmesi o kadar da kolay olmuyor, anneyi ayri ikna etmek gerekiyor herksein illa cocuk yapmasi gerekmedigine, arkadaslari ayri ikna etmek gerekiyor insanin cocuk sahibi olmadna da sevgi dolu olabilecegine. Daha sonralari cocuk yapmadan da normal bir insan olunabilecegine insanalari ikna etme zorunlulugunun sacmaligini fark ediyor. Neden “default” durum cocuk yapmak?
O gunden sonra cocuk yapmak isteyenlere o da sormaya basliyor nedenlerini..Iyi bir karsi atak, diye dusunuyor, ama is beklediginden de ilginc ve eglenceli bir hal aliyor, cunku ikna edici ve mantik cercevsinde bir cevap alamiyor su gune kadar. Ama tum bunalra ragmen, cocuk yapmayi istemeyen bir kadina daha rastalayamiyor, hatta erkekler bile sandigindan daha da az..Biricik sevgilisinin de onun gibi hissetmesinin ne kadar buyuk bir sans oldugunu bir kere daha fark ediyor..

Bugun, bir sekilde bu konu tekrar aklina gelince, artik dayanamiyor, baskalari da olmali cnaim diyor...ve buluyor da hem de bir cok internet sitesi cikiyor karsina (http://www.childfree.net/websites.html)..seviniyor azicik da rahatliyor. Belli ki toplumun ona kazandirdigi, ve nedenini bilmedigi “baskalarina benzeme” istegini hala asamamis.

5 Mayıs 2006

Nazire...

BOSUNA

Sen yoksun
Bosuna yagiyor yagmur
Birlikte islanmayacagiz ki
Bosuna bu nehir
Çirpinip pirpirlanmasi
Kiyisinda oturup göremeyecegiz ki
Uzar uzar gider
Bosuna yorulur yollar
Birlikte yürüyemiyecegizki
Özlemlerde ayriliklar da bosuna
Öyle uzaklardayiz
Birlikte aglayamayacagiz ki
Seviyorum seni bosuna
Bosuna yasiyorum
Yasami Bölüsemiyecegiz ki

Aziz NESIN